9 Ocak 2016 Cumartesi

Edebiyat İçin Murphy Yasaları ve Struma


Murphy yasalarını bilenler sanırım çoktur. Bir mühendis olarak yaşamın getirebileceği sorunları bir cümleyle özetleyen genel kuralı epey önce duymuştum. Bir süre önce teknik alanlarda oldukça geçerli olan bu kuralın toplumsal konularda uygulanması üzerine bir denemem olmuştu. (1)
Burada yasanın temel önermesini "Bir iş yanlış gidebilecekse mutlaka öyle olur" gibi çevrilebilecek "If anything can go wrong, it will!" olarak aktarmıştım. İngilizce olarak da aktarmamın nedeni aynı gücü verecek bir çeviriye henüz rastlamamış olmam.

Konu kafamda dolaşmayı sürdürdü. Bu kez edebiyat için neler söylenebilir diye düşünmeye başladım. Kuşkusuz yaşamla en yakın alanlardan biri olan sanatta da bu genel kural ve sonuçları etkili olmalıydı. Birkaç başlık sıraladım.

"Yazar kendisi ve toplum için toplamda en az yararı olacak konuyu seçer."

"Yazarın yapıtlarının kendisine katkısı topluma katkısıyla ters orantılıdır."

"Yayınevinde değerlendirmeyi yapan editör bekleyen dosyalar arasından önce kendisini edebiyattan en fazla nefret ettirecek olanı alır. Sonraki yapıtların arasında bir başyapıt olsa bile bunu fark etmesi artık olanaksızdır."

"Edebiyata resmi veya özel herhangi bir kurum destek sağlayacaksa bu olanak en az gerek duyana veya amaca uygun kullanamayacak olana verilir."

"Bir yazarın başka bir yazarın kitaplarını beğenmesi için onun başarısız olduğuna inanması gerekir."

"Bir romanın inandırıcılığı yazarın gerçeklere bağlılığıyla ters orantılıdır."

"Bir kitapta yazarlar, okuyucular ve eleştirmenler aynı görüşteyse en az bir grup gerçek düşüncesini söylememiştir."

"Eleştiri çok geliştiyse edebiyat bir gerileme dönemine girmiştir."

"Eleştiri yoksa edebiyat da yoktur."

"Bir eleştirinin göreceği ilgi içtenliği ve yapıcılığıyla ters, saldırganlığıyla doğru orantılıdır."

"Bir romanla ilgili genel yargı, yazılan eleştiri yazılarından en saldırgan ve yanlış olanına göre oluşur."

"Yeni bir yazarın kitaplarının satma olasılığı tanınmışlığıyla doğru orantılıdır. Yazdıklarının niteliğiyle dikkate değer bir ilişkisi yoktur."

"Okuyucu kafasındaki doğruları onaylayacak yazarları arar ve bulur."

"Başlangıçta yazar kafasındaki doğruları özgürce yazmak ister, ama dürüstler satılabilecek gerçekleri, diğerleriyse ayrım yapmaksızın yalnızca piyasa değeri en yüksek olanları yazar."

Kuşkusuz sanatta kurallar teknik alandakilerden çok farklı. Yaşamı, insanın davranış, düşünce ve ilişkilerini belirli genel yasalarla açıklamak olanaksız. Yine de hiçbir gelişme rastlantılarla olmuyor. Bu tür önermeler yaşananların irdelenmesine ve farklı açılardan bakılmasına katkı sağlayabilir.

....

Zülfü Livaneli'nin Serenad (2) romanı benim için hoş bir sürpriz olmuştu. Tarihi gerçeklere dayanan edebiyat ustalıkla yapıldığında hem hoş bir tat bırakıyor, hem geçmiş ve gelecekle ilgili yeni yorumlar getirebiliyor, ufuklar açıyor. İstanbul Üniversitesi'ndeki halkla ilişkiler görevlisi Maya Duran'la ABD'den gelen Alman asıllı yaşlı profesör Maximilian Wagner arasındaki ilişkiyle gelişen roman bir aşk öyküsü çevresinde tarihe bakan bir pencere açmayı başarıyor. Yakın geçmişteki bazı olaylarla birlikte güncel konulara da değiniyor. Kişisel olarak roman genelinde biraz daha yalın bir kapsam görmek istememe karşın trajik biçimde denizin derinliklerine gömülen Struma'nın öyküsünün veriliş biçimini başarılı buldum.

Konuyla ilgili bir de belgesel roman yayımlandı. Halit Kakınç Struma'da (3) İstanbul açıklarında 72 gün boyunca ölüme terk edilen 769 Yahudi'nin dramına yer vermiş. Kitabın önsözünü yazan İshak Alaton akademisyen yazar dostu Halit Kakınç'ın Struma olayı hakkında karanlıkta kalmış birçok
bilgiyi içeren önemli bir eser yayımladığını belirterek "Ben, Struma cinayetini bire bir yaşadım. 1941 yılında, 15 Aralıkta Struma gemisi Sarayburnu açıklarına demir attı. Rıhtıma yanaşmasına izin verilmedi. Gece gündüz polis nezaretinde, 769 insan 72 gün boyunca deniz ortasında hapsedildi ve sonra katledildi" diyor. Yaşadıklarını "On beş yaşındaydım, gemiye çuvallarla ekmek taşıdım. Şişli Terakki 8. sınıf öğrencisiydim. Babam Haşim Alaton yardım komitesinin içinde yer aldı. Biraz rüşvet, biraz farklı fiyatla temin ediyorduk ve ekmek dolu çuvalları fırından mavnaya taşıyorduk. Sonra mavnaya binip kürek kuvvetiyle Sarayburnu açığında demirli Struma'ya gidiyorduk" sözleriyle anlatıyor. Olayın gerisinde ticari düşünceler, krom ihracatı karşılığında Nazilerden alınan büyük paralar olduğunu söylüyor.

....

Belgesel roman için de bir Murphy kuralı olabilir mi?

"Bir belgesel roman yazılıp yayınlanabiliyorsa artık konuyla ilgili yapılabilecek pek de bir iş kalmamıştır. O artık tarihsel bir romandır."

1. Mehmet Arat, Bir Cahilin Sosyoekonomik Notları: Sosyal Bilimler İçin Murphy Yasaları, http://paylasim.lalabey.com.tr/yazihane/yazarhane/817-
mehmet-arat-kaleminden-bir-cahilin-sosyoekonomik-notlari.html
2. Zülfü Livaneli, Serenad, Doğan Kitap, 2011.

3. Halit Kakınç, Struma, Destek Yayınları, 2012.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder